14 Mart 2014

Bağırsak-Beyin İlişkisi Hakkında


​Anormal, hasarlı ve geçirgen bağırsak florası ​nedeniyle; toksinler, ağır metaller, katkı maddeleri, iyi sindirilemeyen besinler, bağırsak duvarından kana ve kan yoluyla beyne gider.

Bu yüzden toksinlenen beyin; ​otistik, şizofrenik, epilepsik, depresif, hiperaktif, disleksik vb. semptomlar gösterir.

GAPS Kitabından bu konuyla ilgili bazı bilgiler (Detaylı bilgi için kitabın 9-88. sayfalarına bakınız)

"GAPS’lı (Bağırsak ve Psikoloji Sendromlu) çocuk ve yetişkinlerde, bazen çok şiddetli şekillerde sindirim problemleri vardır. Çeşitli derecelerde kolik, şişkinlik, gaz, ishal, kabızlık, yemek yeme güçlükleri ve yetersiz beslenme; otizm, şizofreni ve diğer GAPS hastalıklarının tipik birer parçasıdır. Aynı şekilde GAPS’lı çocuğunun normal dışkı yaptığını söyleyen ebeveyn neredeyse yok. Yüzlerce otistik çocukla çalışan Dr.Wakefield ve ekibinin bulguları yanısıra, dünya genelinde klinik gözlemleriyle otistik çocuklarda şiddeti kişiye göre değişen sindirim bozuklukları olduğunu destekleyen pek çok doktor var. Şizofreniyi, çölyak gibi sindirim anormallikleriyle ilişkilendiren C. Dohan, R. Cade, K. Rachelt, A. Hoffer, C. Pfeiffer ve başka doktor ve bilim insanları; şizofrenide bir bağırsak-beyin bağlantısı olduğunu çok ciddi bilimsel bulgularla kanıtladılar. Otizm ve şizofreni dışında; DEHB, disleksi, dispraksi, epilepsi, bipolar bozukluk gibi neredeyse bütün GAPS hastalarının da farklı derecelerde sindirim problemleri yaşadığı biliniyor. Soru şu: Neden GAPS’lı çocuk ve yetişkinlerin sindirim sistemi bu durumda? Bunun, akıl sağlıklarıyla ne ilgisi var? Bunu anlamak için insan bağırsağının bazı çok önemli, temel özelliklerine bakmamız gerek.

Sağlıklı floraya sahip iyi işleyen bir bağırsak, sağlığımızın temelidir. Tıpkı kökleri hasta bir ağacın gelişemeyeceği gibi, iyi işleyen bir sindirim sisteminden mahrum bir vücut da gelişemez. Bağırsaktaki bakteri nüfusu yani bağırsak florası, kökleri saran toprak gibidir. Ona yaşama alanı, koruma, destek ve gıda sağlar. İnsan vücudu, çok fazla sayıda çeşitli mikro yaratıkların yaşadığı bir gezegen gibidir. Her birimizdeki hayatın çeşitliliği ve zenginliği, herhalde dünya üzerindeki hayat kadar şaşırtıcıdır! Biz insanlar, vücudumuzla birlikte her yere götürdüğümüz bu küçük mikro organizmalar olmadan yaşayamayız. En büyük mikrop kolonisi sindirim sistemimizde yaşar. Sağlıklı bir yetişkinin bağırsağında ortalama 1,5 - 2 kg. bakteri bulunur. Vücudumuzdaki işlevleri bizler için o kadar yaşamsaldır ki, bağırsaklarımız sterilize edilseydi herhalde hayatta kalamazdık.

Bağırsak mikro-florası üç gruba ayrılabilir:
Esas veya faydalı flora: En önemli ve sağlıklı bir vücutta sayıca en büyük grup budur. Bu bakterilere, dost bakteriler de denir.
Fırsatçı flora: Sayı ve kombinasyonları oldukça kişisel olabilen çeşitli mikroplardan oluşmuş büyük bir gruptur. Bu mikropların her biri, kontrolden çıktığında çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilecek kapasitededir. ​
​Geçici flora: Günlük olarak yiyecek ve içeceklerle aldığımız, genellikle mayalama özelliği olmayan gram-negatif basillerden oluşan çeşitli türlerde mikroplardır.

Bağırsak epiteli üzerinde toprağın çimli kısmı gibi yayılan kalın katman; istilacılara, sindirilmemiş yiyeceklere, toksinlere ve parazitlere karşı doğal bir bariyer görevi görür. Nasıl toprak, çimli üst tabakası olmadığında erozyona uğrarsa, bağırsak duvarı da koruyucu bakteri katmanı olmazsa zarar görür. Sağlıklı bağırsak florasının; pek çok toksik maddeyi etkisiz hale getirme, histamini etkisizleştirme, ağır metallerle diğer zehirleri şelatlama (bağlama, kıskaca alma) yeteneği vardır. Yararlı bakterilerin hücre duvarları, pek çok kanserojen maddeyi emerek etkisiz hale getirir ve kanser oluşumunun temeli olan hiperplastik süreci bastırır. Ayrıca; çevreden veya aşılardan alınan virüsleri, Candida albicans gibi yaygın mantarları, çeşitli bakteri ve parazitleri, toksik maddeleri etkisiz hale getirir. Bağırsak epitelinde yaşayan yararlı bakteriler; gelen yiyecekleri sindirir ve onları bağırsak astarı için besleyici maddeler haline getirirler, proteinleri sindirir, karbonhidratları fermente eder, yağları ve lifleri parçalar. Bağırsaktaki bakteri faaliyetlerinin yan ürünleri; mineral, vitamin, su, gaz ve pek çok diğer besini bağırsak duvarından kan dolaşımına taşıyarak emilimi sağlar, vücudun kullanacağı vitamin ve diğer aktif maddelerin sürekli üretimini yapar.

Sağlıklı bağırsak florası bağışıklık sisteminin kaynağıdır. GAPS hastalarında sağlıklı bir bağırsak florası olmadığı için; sağlıklı bağırsak florasının fonksiyonlarının hiçbiri yerine getirilemez. Bağışıklık sistemi sürekli risk altındadır. Bağışıklık sisteminin tamamında, çeşitli hücrelerinde, enzimlerinde ve diğer kısımlarında zayıflama yaygındır. Bağırsak florası anormalleşen kişilerde gelişen çeşitli besin eksiklikleri görülür. Bunlar yetmezmiş gibi anormal bakteri florası olan bir vücudun bağışıklık sistemi, çoğunun bağışıklığa doğrudan yıkıcı etkisi olan toksik maddelere açık hale gelir. Bu toksinler, GAPS hastasının bağırsağında ve vücudunun diğer yerlerinde yararlı bakterilerin kontrolü olmaksızın mutlu bir şekilde yaşayan fırsatçı mikroplardan yayılırlar. Bağırsak florası anormal olduğunda, bağırsak duvarı hasarlı ve sızıntılı hale gelir. İşgalciler ve sindirilmemiş yiyecekler, bağırsağın hasar görmüş epitel bariyerinden durmaksızın geçer. Yetersiz beslenmiş, zayıf, dengesi kaybolmuş ve toksinlenmiş olan bağışıklık sistemi kendi bedenine zarar vermeye başlar. Görevini gerektiği gibi yerine getiren sağlıklı bir bağırsak florası sadece patojenleri kontrol altında tutmakla kalmaz, bağırsak duvarının bütünlüğünü koruyarak bu patojen mikropların ürettiği toksinlerin geçişini engeller.

GAPS’lı çocuk ve yetişkinlerin sindirim sistemi fırsatçı ve patojen mikrop florasının işgali altındadır. Bunlar, sürekli olarak bağırsaktan beyne akan bir toksin nehri oluştururlar. İnsanları otistik, şizofren, hiperaktif, dispraksik, disleksik, psikozlu, depresif, obsesif, vb. yapan da büyük olasılıkla bu toksin nehridir. Akıl sağlığıyla ilgili sorunlar; genetik, çocukluk deneyimleri, psikolojik etkilenimler gibi pek çok açıdan incelenir. Hesaba katılacak son yer hastanın sindirim sistemidir. Modern psikiyatri sindirim sistemini hiç hesaba katmaz. Oysa tıp tarihinde, psikiyatrik hastalıkların sadece bağırsağın “temizlenmesiyle” iyileştirildiğine dair yeterince örnek bulunuyor. Psikiyatri hastalarının büyük çoğunluğu sindirim sorunları da yaşar; ancak bunlar genellikle doktorlar tarafından göz ardı edilir. Bağırsak-beyin ilişkisi, çoğu günümüz doktorunun nedense anlayamadığı bir ilişkidir. GAPS’lı bir kişinin bağırsakları, vücudun ana toksisite kaynağı haline gelir. GAPS’lı çocuk ve yetişkinlerin anormal bağırsak floraları, bilinmeyen sayıda çeşitli nörotoksinler üretir. Bu toksinler hasarlı bağırsak duvarından kana geçerler ve böylece beyne ulaşırlar. Hangi toksinlerin bir araya geldiği kişiye özeldir. Bu yüzden her GAPS hastası birbirinden çok farklıdır. Anormal floranın ürettiği toksinlerin sayısı bilinemez. Yine de GAPS’lı çocuklarda ve yetişkinlerde yaygın olarak görülen bazı nörotoksinler hakkında elle tutulur bir bilgiye sahibiz. Bu toksinler herhangi bir kişiyi akıl hastası yapabilir.

Otizm, şizofreni, DEHB, psikoz, depresyon ve otoimmün bozukluk hastaları üzerinde çok sayıda araştırmalar, bu hastaların vücutlarında yüksek miktarda kazomorfin ve glütenomorfin bulunduğunu gösteriyor. Bunlar; tıpkı afyon, morfin, eroin gibi madde bağımlılarının yaygın olarak kullandığı opiatlardandırlar. GAPS'lı hastalarda, süt proteini olan kazeinin ve buğday proteini olan glütenin sindirimi gerçekleşemez. Bu yüzden kazein ve glüten; kazomorfin ve glütenomorfin olarak kana karışıp beyinde ve vücutta uyuşturucuların yaptıklarına benzer problemlere yol açarlar.

​GAPS hastalarında ortaya çıkan önemli bir nörotoksin de alkol (etanol) ve asetaldehidtir. Çünkü bu hastaların bağırsak florasında çoğalan patojenlerin bir grubu da neredeyse istisnasız olarak, aralarında Candida türlerinin de bulunduğu mayalardır. Mayaların aşırı çoğaldığı bir vücutta Candida, glikozun alkollü fermantasyon adı verilen bir işlemle sindirilmesine neden olur. Bu biyokimyasal süreçte Candida ve diğer mayalar, besinlerden alınan glikozu alkole (etanol) ve yan ürünü olan asetaldehide çevirirler. GAPS hastaları, özellikle karbonhidratlı yiyecekler tükettiklerinde alkolizmin tipik belirtilerini gösterirler. Alkol ve yan ürünlerinin moleküler ağırlığı düşük olduğu için, beyin başta olmak üzere tüm vücut bariyerlerini kolaylıkla geçerler. Alkol özellikle de çocuklar için toksiktir ve çok az miktarlarda da olsa, sürekli alkol alımından etkilenmeyecek bir organ yoktur.

Otistik çocuklarda, biyokimya alanında çalışan Dr. Alan Friedman tarafından başka korkutucu toksik maddeler de bulundu. Deltorfin ve delmorfin adlı bu kimyasallar ilk kez Güney Amerika’da, zehirli bir kurbağa türünün derisinde keşfedildi. Yerliler, düşmanlarını felç etmek için oklarının ucunu bu kurbağanın salgıladığı mukusa batırıyorlardı. Deltorfin ve delmorfin, son derece güçlü nörotoksinlerdir. Dr.Friedman bu toksinleri kurbağanın değil, kurbağanın derisinde yaşayan mantarların ürettiğini düşünüyordu. ​Bu mantarların otistik çocukların bağırsaklarında ortaya çıkması mümkündür. Gelecekteki araştırmaların bukonuyu açıklığa kavuşturacağını umuyoruz. GAPS hastalarında başka bir dizi güçlü toksin daha tespit edildi ve araştırıldı. Bu kitapta bunların hepsini inceleyemeyiz. Ama bilmemiz gereken önemli nokta, GAPS’lı çocukların ve yetişkinlerin oldukça toksik bireyler olduğudur. Bu toksisite sindirim sistemlerinden kaynaklanır. Bu yüzden tedavi için her şeyden önce kişinin sindirim sistemine odaklanmalıyız."

Tamamı için kitabın 9-88. sayfalarına bakınız.
(Kitap hakkında bilgi için lütfen tıklayınız: www.gapskitap.com)

Kaynak: GAPS Bağırsak ve Psikoloji Sendromu için Doğal Tedavi Yöntemi ;
               Yazar: Uzm. Dr. Natasha Campbell-McBride

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder